Antik medeniyetlerden, günümüz insanına belki değişmeyen hayallerden biridir ölümsüzlük. Birçok hikâyeye, bilim kurguya konu olmuş çeşitli mitolojilerin kaynağını oluşturmuş bir olgudur. Peki bilim bu konuda ne diyor? Yaşlılık bir hastalık mı? Eğer hastalıksa bir tedavi bulunabilir mi? Sonsuza kadar yaşayabilir miyiz? İnsan ömrü ne kadar uzatılabilir?
Dünyanın her köşesinde bu sorulara yanıt arayan bilim insanları mevcut. Bunun için bir zamanlar bilim kurgu diyeceğimiz yöntemler kullanılıyor ve çoğu umut vaat eden sonuçlar ortaya koyuyor. Üç boyutlu yazıcılarda organ üretmekten tutun vücuttaki mikrobiyomu değiştirme yoluyla yaşlanmayı önlemeye kadar çeşitli yöntemler üzerinde çalışılıyor. Yaşlanma kaynaklı hastalıklar her gün 100 bin insanın ölümüne sebep oluyor. Peki bu kader midir? Yaşlanma tam olarak nedir?
Hücre düzeyinde ele alacak olursak, zamanla azar azar oluşan hasarların hücre, doku ve organlara yayılmasıdır diyebiliriz. Hücrede hasar, onarımdan daha hızlı geliştiğinde yaşlanma baş gösterir. Belki farkında olmasak da yaşlanma konusunda insanlık gelişme kaydediyor. 1800’lerde ortalama ömür 40 yaş iken bugün gelişmiş ülkelerde 80 yıla yaklaşıyor. Ömrün uzamasının yanı sıra başka umut verici gelişmelerde var. Yaşlılarda her yıl daha iyi diş sağlığı, ortalama IQ seviyelerinde de iyileşme gözleniyor. Tüm bunlar dünya çapında yaşam koşullarının giderek iyileşmesi, daha iyi eğitim ve daha iyi iş koşullarıyla doğrudan ilgili. Bu gelişmenin devam edeceği düşünülüyor. Peki nereye kadar?
Yapay organlar
Pek çok bilim insanına göre yaşlılık kaynaklı ölümlerin büyük bir kısmı akciğer, karaciğer ve kalp gibi yaşamsal organlardaki işleyiş bozukluklarından kaynaklanıyor. Bu soruna ilk akla gelen çözüm ise sorunlu organın yerine sağlıklısını nakletmek. Ancak dünyada organa ihtiyaç duyanların sayısı organ bağışçılarından çok daha fazla ve bu durumun değişeceği şimdilik öngörülmüyor. Peki ihtiyaç duyulan organı bir başka insandan almak yerine laboratuvarda hastanın vücudunun reddetmeyeceği şekilde üretmek mümkün mü? Hindistanlı bilim insanı Tuhin Bhowmick ve ekibi bu fikir üzerinde çalışıyor. Bhowmick ve ekibinin yöntemi bir üç boyutlu yazıcıda organı üretmek. Yazıcının kartuşunda mürekkep yerine protein ve hastanın kendi hücresi olacak. Böylece vücudun yeni organı reddetme ihtimali ortadan kalkıyor. Ekip ilk yapay karaciğer dokusunu üretmeyi başardı bile. Kısa zaman içinde ilk minyatür karaciğeri de üretmeleri bekleniyor. 8-10 yıl içinde ise vücudun içine nakledilip normal işlevini yerine getirecek organların üretilmesi bekleniyor. Peki bu yöntem ömrü ne kadar uzatabilir? Bilimsel veriler işlevselliğini yitirmiş organların değiştirilmesiyle ömrün ortalama 20 yıl kadar uzatılabileceğini öngörüyor. Ancak kalp ve beyin gibi kritik organlarda bu yöntemin işe yaraması tabi ki beklenmiyor. Bu yöntem ile milenyum kuşağının (1981 ve sonrasında doğanlar) ömrünün 135 yıla kadar uzatılabileceği düşünülüyor. Bu da 1995 yılında doğan bir insanın 2130 yılına kadar yaşaması demek oluyor.
Mikrobiyom araştırmaları
Sindirim sistemimizden derimize kadar vücudumuzun hemen her yeri mikro organizmalarla dolu. Bu mikro organizmaların çoğu bakteri, ancak mantar, virüs ve diğer mikro organizmalarda mevcut. Bilim insanları bu mikro organizmaların vücutta büyük etkileri olduğunu ve bir organ işlevi gördüklerini keşfetti. Vücudumuzun ilaçlara verdiği tepkilerden, davranışlarımıza kadar birçok konuda etkili olan bir organ. Bilim insanları solucanlar ve fareler üzerinde yaptığı çalışmalarda, bu canlıların üzerindeki mikrobiyomun genleriyle oynayıp canlıya geri naklettiler. Sonuçta bu canlılar bilinen en uzun yaşam sürelerinden çok daha fazla yaşadığı görüldü. Belki çok uzak olmayan bir gelecekte bir hap veya ilaçla mikrobiyomumuzu değiştirerek bizde çok uzun yıllar yaşayabileceğizdir. Bazı bilim insanlarına göre bu yöntemle insan ömrü 200-300 yıla kadar uzatılabilir.
Yaşlı hücrelerden kurtulmak
Hücre düzeyindeki duruma bakarsak; hücrelerimiz yaşlanma sürecinde ölmekte olan veya hasarlı durumda olan hücrelerin yerini almak üzere bölünür. Ancak bu durum mükemmel değildir. Yaşlanan hücre ölmek yerine yaşlanmaya devam eder ve etrafındaki hücrelerle etkileşimi sürdürür. Bu durum yıkıcı bir işlev görür ve diğer hücrelerinde yaşlanmasına neden olur. İngiltere’de Exter Üniversitesindeki bilim insanları, geliştirdikleri bir kimyasalla genç hücreleri korurken, yaşlı hücreleri yok etmeyi başardılar. Deneyin yapıldığı deri hücresinde sonuçta gençleşme gözlendi.
Telomer tedavisi
Stanford Üniversitesindeki araştırmacılar tarafından geliştirilen bir metot ile kromozomların sonlarındaki koruyucu kapak görevi gören telomerlerin uzunluğu artırılarak yaşlanma sürecinin engellenmesi sağlandı. Peki tam olarak nedir bu telomer?
Telomerler DNA zincirlerinin sonunda koruyucu görevi gören kapak gibi çalışıyor. Gençlerde telomer uzunluğu 8-10 bin nükleotide kadar olabiliyor. Her bölünmede bu nükleotid sayısı azalıyor ve kritik eşiğe gelindiğinde telomerler koruyucu işlevini yerine getiremiyor. Bu nedenle bölünme yavaşlıyor ve hücreler ölmeye başlıyor. Yani yaşlılık ortaya çıkıyor. Hücrelerin iç saati nedeniyle laboratuvar ortamında hücreleri canlı tutmak zordu. Ancak bilim insanları telomerleri uzatmanın yolunu keşfetmesiyle bu sorunu çözmüş gibi görünüyor. Yöntem insanlar üzerinde de uygulanır ve başarılı olursa insan ömrüne ciddi ölçüde etki edeceği düşünülüyor. Mitolojilerde geçen gençlik pınarı sanırım bilimdeki telomer.
Sonuç olarak insanların antik arayışı günümüzde yavaş yavaş yanıt buluyor. Henüz ölümsüzlük teorik bilgilerimizle bile hayali zor bir hedef olsa da insan ömrünü uzatmak için pek çok yöntem keşfedilmiş ve sonuca ulaştırmak için bilim insanları sürekli çalışıyor. Günümüz gençliği bu çalışmaların sonuçlarından faydalanabilecek gibi görünüyor.